ÇERKESYA’DA DÜNYA DİNLERİ

Ortodoksluğun ilk ortaya çıkışı Çerkesya’da-Hıristiayanlık ilk kez Batı Kafkasya’da 1.yy civarında, yani Hıristiyanlığına ilk yayıldığı yıllarda ortaya çıktı. İlk misyonerler, iki Aziz’in, Aziz Andrew ve Aziz Simon’un, havarisel faaliyetleri sayesinde bölgede görülmeye başladı. Çerkesya’nın derinliklerindeki Karadeniz kolonilerinde vaaz verdiklerinde , Çerkesya hala Zihia idi. Böylece bu din Çerkeslerin ataları arasında yayılmaya başladı. Efsaneye göre Aziz Amdrew 1.yy ın 40’lı yıllarında Kafkas halkları arasında – Abazglar, Zihler, Alanlar- arasında Hıristiyanlık doktrinini vaaz etti. Zih soylusunun vaaza olumsuz tepki verip Aziz Andrew’u öldürmeye kalkıştığını, ancak daha sonradan Aziz Andrew’un alçakgönüllülüğüne hayran kalarak fikrini değiştirdi, bu hadise olaydan 300 yil sonra yazılmıştır.

Aziz Andrew ve Aziz Simon’un ilk olarak Çerkeslerin ülkesine, Abhazya’nın modern Sohumu olan Sebastopolis’ten geldiğine inanılıyor. Burada Andrew ve Simon’dan ayrıldı ve onu düşmanlıkla karşılayan Djigets’e gitti. Kacmak zorunda kaldı ve Djigits inançsız kaldı. Batı’ya doğru ilerledi. Simon, Abhazya topraklarındaki havarisel faaliyetlerine devam etti. Daha sonra M.S 55 yılında modern bir köy olan ovimikhaylovskiy’lilere göre, Zikhler tarafından öldürüldü ve yakılarak gömüldü. Bu iki elçi , Çerkesya’nın ilk Hıristiyan vaizleriydi. Yahudiye ile iyi ilişkileri olan Yahudi yerleşimciler tarafından kolonilere getirildiklerine inanılıyordu. Hıristiyanlık, Roma İmparatorluğu’nun dini olduktan sonra, Karadeniz’deki Yunan kolonilerini güçlendirdi ve John Chrysostom gözden düşerek gönderildi. 406 yılında küçük düşürüldü ve hastalığına rağmen konvoyla yayan olarak Ermenistan’dan Pitsund’a yaya olarak gönderildi. 407 Eylül’ünde öldü ve Abhazya’ya gömüldü. Arkeolog Konstantin Virisis mezar yerine Sohum yakınlarında buldu. 438’te John’un kalıntıları Konstantinipolis’e götürüldü.

Konstantinopolis’in yağmalanmasının ardından dördüncü haçlı seferinde kalıntıları Roma’ya götürüldü. Ve ancak 2004 yılında Konstantinopolis kilisesine geri getirilebildi. Bizans’in halk arasında reformcu olarak tanınan Justinian yönetimdeyken, kilisenin reformları Çerkesler arasındaki Hıristiyan konumunun güçlenmesine neden oldu. Daha sonra Çerkesya’daki ilk piskoposluk ve vaizleri geldi. Çerkesya’nın derinlikleri – ilk Çerkes rahipler Shovgi, Shogeny ve piskoposlar- Shehnik. Shovgenous sülale adı bu din sınıfından türemiştir. Daha sonra kalıcı bir şekilde rahipler ortaya çıktılar, çalıştılar. Adige dilinde metinleri tercüme ettiler. Yunanca okuma ve yazmayı öğrettiler. Çerkesya’da şapeller ve kiliseler vardı ve Çerkesler ile Bizanslılar arasındaki güveni güçlendiriyorlardı. 858 yılında Bizans İmparatoru 3.Mikhail, Çerkesya topraklarının da sahibi olan Hazar Hanlığına biz vaiz olan Cyril ve Methodius’u gönderdi. Yol boyunca Hıristiyan vaazlarını yaydılar.

Çerkesya’da ve Orta Kafkasya’da ve Majar kasabasında ilk tam teşekküllü kilisenin ve kutsal hizmetlerin ortaya çıktığı piskoposluklar vardı. Bununla birlikte, daha sonra Hazar Hanlığı, Bizans İmparatorluğu’na karşı Yahudiliği benimsedi ve imparatorlukta anlaşmazlıklar başladı Hıristiyanlığın Doğu’da yayılması durdu. Bu sırada ilk olarak kendi Patrikhanesi ve rahipleri olan Zihian Piskoposluğundan söz edilmeye başlandı. Zihian, Konstantinopolis’e bağlıydı ancak bağımsız olarak faaliyet gösterdi ve ikoniklazm içermediği kabul edildi. Patriksel merkezler Phanagoria, Metrahe (Taman), Zihiapolis ve Nikopsis’teydi. Belgelerde Konstantinopolis konseylerinde piskopos Zihian ve Fanagoryan’in imzaları bulundu. Abhazya’da, yine Konstantinopolis’e tabi olan ve ayrı olarak da, vicegerenciec Anakopia ve Pitiunt’a bölünmüş ve Sebastopolis’te bulunan Abazgian piskoposluğu ortaya çıktı. 8. yüzyılda Bizans’tan ayrılmak isteyen yeni Abhaz devletinin güçlenmesi ile bağlantılı olarak Abazgalı bir piskoposluk, Gürcü piskoposluğunun etkisi altına girdi.

Ancak 9. yüzyılda Nikopsis piskoposluğuna katıldılar ve Çerkes piskoposluğunun bir parçası oldular. Ama bu, Abhazya’da ayrı bir kilisenin de ortaya çıkmasına neden oldu. İmanlıların bir kısmı, bağımsız bir kilise ilan etmek amacıyla Abhazya’daki Katolik yerleşimcileri isteyen Antakya Thorened (Tahtlı) kilisesine ve Suriye’ye bir heyet gönderdiler. Antakya’daki Patrik Theophylact’da bu olumlu bir adım olarak algılandı ve Abhazya’ya, tapınak hizmetinde Antakya Patriğini temsilen Katolikos John atandı. Bağımsız Abhaz Kilisesi – Katolikosluk ortaya çıktı. Katolikos bağımsız olarak seçilme hakkına sahipti. Abhazya’da Katolikos John, Abazgya piskoposluğuna müdahale etmemek için Pitiunt’u merkez olarak seçti. Şu ana kadar Abhazya’da Hıristiyanlığı en çok Katolikos John yaymıştır.   Ayrıca Katoliklik hakkında belirtecek olursak 12. yüzyılda, Gürcistan’daki Kartli eyaleti ve Abhazya prensliği, Dördüncü David’in himayesi altında birleşti. Aynı zamanda Kilise birleşmiş oldu ve Mtsheta Katolikosu Abhazya’da da güçlenmeye başladı. Ayrıca, 13. yüzyılda Moğollar, tek bir devleti yok ederek ve savaşarak Gürcistan’dan geçtiler. Kilise de böylece bölünmüş oldu. Abhaz kilisesi, ortak Katolikosluk’ta Mingrelian Kilisesi ortak birliktelikte kaldı.

1390’da Abhazya’ya, Batı Gürcistan’da doğan Katolikos Arseny getirildi. Bu, Prens Dadian Mingrelian’ın Abhazya ve Cigetlere askeri seferleri sayesinde mümkün oldu. 16. yüzyılın ikinci yarısında Katolikosluk Dairesi batı Gürcistan’daki Gelati Manastırı’na taşındı. O zamandan beri Katolikosluğun patrikleri Abhaz ve İmeretyan olarak tanındı ve 17. yüzyıldan itibaren ise tam tersine. Son Abhaz Katolikosu II. Maxim, Abashidze’nin prens ailesi ile İmereti Kralı David ile siyasi görüş ayrılıkları yaşadı ve Rusya’ya gitti. David, Imereti’nin siyasi bağımsızlığını hayal etti ve Türkiye (Osmanlı) ile ittifak tarafından yönlendirildi. Maxim II, zamanla Kudüs’e hacca gitmeye karar verdi, ancak 1795’te öldü ve onunla birlikte Abhazya Katolikosluğu’nun varlığı da sona erdi. 10. yüzyıldan 11. yüzyılın sonuna kadar, Taman merkezli Tamartaha (Taman) ve Zihia’nın birleşik bir piskoposluğu ortaya çıktı. Bu yıllarda Rus Prensi Svyatoslav, Hazarlara karşı bir sefer düzenledi.

Kaganate’nin yıkılmasından sonra Kuban üzerinden geri döndü ve Prens Vladimir’in Korsun’a karşı kampanyalarından sonra güçlenen Taman Tmutarakan prensliğini kurdu.  Böylece Çerkesya’da neredeyse 100 yıllık eski Rus prensliğini ortaya çıkardı, Rus Kilisesi’nin yerel piskoposluk üzerindeki etkileri gözlemlendi, Kiev’e uymuyordu. Tmutarakan St. Nikon’a geldikten sonra, Taman’da ilk Hıristiyan kilisesini inşa ettikten sonra, piskoposluk sadece Tmutarakan olarak tanındı, ancak yine de Konstantinopolis’e bağlıydı. Nikon, Kuzey Kafkasya’daki tek Rus vaizdi. 11. yüzyılın sonlarında Bizans imparatoru Aleksios Komnenos ve Çerkesya Patrik Eustratius piskoposlukları yeniden Zihian ve Abazgian olarak ikiye ayrıldı. Zihian’ın merkezi Nikopsis oldu. Tamartahian, Tmutarakan oldu. 13. yüzyılın başlarında, Alans ve daha az sayıdaki Çerkesler, Hıristiyanlığı kuzeye yaymaya çalışan Kraliçe Tamar’daki Gürcü Kilisesi’ne bağlı kaldılar. Kraliçe Tamar’ın adı Kafkasya’da çok iyi biliniyordu. Bazı Çerkesler Gürcü Kilisesi’ne itaat ettiler, ancak 13. yüzyılın başlarında Moğol istilası Kafkas halklarının topraklarından geçti ve onunla birlikte İslam’ın ilk yayılışı.

Moğollar henüz Müslüman değildi, ancak ordularında Müslümanlar vardı. İslam’ın güçlü etkisi, 1277’de Temnik Nogai’nin, Çerkesya’daki işgali sırasında gerçekleşti. İstila, Abazgian-Zihian piskoposluklarının iletişimini yok etti. Zihian ve Matrahian piskoposlukları bir kez daha birleşerek tam teşekküllü bir metropol haline geldi. 1318’den beri bağımsız Büyükşehir Zihia ve Matarha’ya atıfta bulundu. Piskoposluk hakkındaki son bilgiler Metropolitan Joseph zamanındaki 1396’ya atıfta bulunmaktadır. Çerkesler arasında hizmet ana dillerinde verildi. Görgü tanıkları, doktrinin casses ve Zikhs dillerinde uygulandığını bildirdi. Ortodokslar, vaizlerin ana dile çeviri yapmasına izin verdi. Hıristiyanlık öğretisi yine de toplumda, özellikle kıtanın büyük kısmında ciddi bir yayılmadılar. 9. yüzyılda Epiphanius, Zikh’lerin yarısının bile inanmadığını yazdı.

Hıristiyanlık çok yüzeysel bir hale geldi ve ayin ve ritüellerin, ziyafetlerin, oruçların ve pagan ritüellerinin karıştırılmasıyla sınırlı kaldı. Kendi azizlerini ortaya ve Kutsal Ruh kavramını ortaya çıkardı. Ancak tüm bunlar yerel kendi kendine yeten din ile karıştı. Şu anda Çerkesler arasında yayılan Paskalya kültüründe Tanrı Tha’nın simgeleri de vardı. Tha’nın imajı olmadığı varsayılsa da, o bir aziz oldu. İsa -aynı Aush Dzheridzhe- Yunan İsa, Çerkeslerin panteonunun ana figürü olamadı ve yerel mitolojiye katıldı. Tanrı’nın Annesi – Thanane, Kutsal Ruh – Psatkhe’nin görüntüleri vardı. Hıristiyanlık Adige dinine karıştı ve bu biçimde kısmen günümüze kadar hayatta kaldı. Ayrıca, Çerkeslerin kutsal korularında ayinlerin yapılması, orada haçların ortaya çıkmasına neden oldu. 1500’lerde gezgin Giorgio Interiano bir sonraki gözlemlerini kaydetti. Kayda değer biçimde Çerkesler yaşlanana kadar kiliselere gitmezler ve girişte dua ile sınırlandırırlar, çünkü soygun yaparak yaşarlar ve aynı zamanda kiliseyi ziyaret etmek günah sayılırlar. Hayatlarının sonuna doğru yaşlandıklarında soygunculuğu bırakırlar ve ancak o zaman kiliseye gitmeye başlarlar. Ayrıca O, rahiplerin bazen vaaz dilini anlamadıkları halde Yunanca hizmet (dua) ettiklerinden de bahseder.

13. yüzyılın ortalarında Tmutarakan beyliği dağıldı ve kilisenin devri ile toprakları Bizans İmparatorluğu’na geçtim Bu durumdan Katolik misyonerler yararlandı. 1237’den bu yana Çerkesya’da çalışıyorlar, Katolik misyoner Julian, Çerkeslerin ayinlerini anlatıyor. Konstantinopolis’in Haçlılar tarafından yıkılması ile Katoliklik aktif olarak Taman’a nüfuz ediyor. Cenevizli Katoliklerin gelişiyle daha da güçleniyorlar. Merkezi, misyonerlerin Çerkesya ‘ya geldiği Kırım’da bir Kaffa kolonisi oluşuyor. Misyoner Luka, Adige soyluları içinde saygı göstererek Katoliklerin misyonlarını kabul ettiler. Genel olarak, Çerkes soyluları yeni dini siyasi ve ticari çıkarlar için bu durumu hızla kabul etti. İlk Katolik piskopos 1346’da Fransisken John olarak atandı. Zihian Katolik Piskoposluğunun sınırları genişledi ve Kırım ile Çerkesya da dahil oldu. Ancak, Katolikliğin yayılmasında başarı elde edilemedi. Çerkes dilinde hiçbir metin yoktu, yerlileri eğitmek imkansızdı ve Latince sıradan insanlara oldukça yabancıydı. Sonuç olarak, sadece az sayıda Çerkes sadece resmi töreni kabul ettiler, ancak dinin özünü kabul etmediler. 14. yüzyılın ortalarında, İtalya’da aynı adı taşıyan şehir adına Taman – Matregian’da da paralel olarak Katolik Piskoposluğu ortaya çıktı. 1349’da poz veren Piskopos John, Çerkes asıllıydı, daha önce köle olarak satıldı ve özgürlüğünü satın almayı başardı. 1376’da öldü ve ondan sonra piskoposluk hakkındaki bilgiler kesintiye uğradı. 1419’dan beri Matrega, 1482’ye kadar Katolik ailesi De Gizol’fi’nin kendi temsilcileri olan İtalyan Signoria’nın bağlılığına geçti. Katolikliğin, Cenevizlilerin dini empoze etmeye çalışması nedeniyle kötü bir şekilde yayıldığına ve halk arasında kabul göremediğine de inanılıyor. Katolik misyonerler bazen zorlayıcı tutumlar sergileyerek halkın olumsuz tepkisine neden oldu.

Çerkesler, Adige dinini Hıristiyan ayinleriyle karıştırmaya devam ettiler. Frankkardashes’ın Türkler tarafından Ceneviz kolonilerinin ele geçirilmesi ile ilgili hikayesi ayrı bir yayınımız olacak. Çerkesya’daki farklı etnik gruplardan kolonilerde yaşayan ve kendine has hayatları olan Katoliklerdir. Hıristiyan öğretisi zor zamanlardan geçiyordu. Türklerin ve Kırım Tatarlarının gelişiyle birlikte Hıristiyanlara yönelik zulümler yoğunlaştı. Hıristiyanlığın yayılmasındaki ana faktör eğitimli rahiplerin varlığıydı. Bazı törenler onlarsız imkansızdı. Hıristiyan rahipler toptan katledildi, kovuldu, kutsal yerleri yağmalandı. Birkaç Hıristiyan ritüelinin bile uygulanması imkansız hale geldi ve Çerkesler paganizme dönmeye başladı. Burada İslamiyet’e geçiş yapıyoruz. İlk olarak 7. yüzyılda Arapların işgali sırasında Kuzey Kafkasya’da ortaya çıktı. Ancak fazla uzun sürmedi , çok geçmeden unutuldu ve sonraki birkaç yüzyıl boyunca herkes İslamiyet’i unuttu.

14. yüzyılda Timurlenk birliklerinin Kuzey Kafkasya’ya gelişiyle İslam’ın şiddetli yayılması başladı. Çünkü Kafkas halkları Tokhtamysh tarafında Timurlenk’e karşı çıktılar ve mağlup olduklarından, Tamerlan Kafkasya topraklarını harap etti. Timur Müslüman olduğu için, dinini zorla fethedilenler arasında yaydı. Çerkesler direndiler, ancak 1453’te Bizans İmparatorluğu’nun çöküşünden ve özellikle 1475’ten sonra Çerkesya’daki Türk kolonilerinin ele geçirilmesinden sonra, Türkler ve Tatarlar Çerkesya’da aktif olarak İslam’ı yaymaya başladılar. Bunu yapan Nogai, Kuban Nehri’nin kuzeyindeki bozkırlara ve Orta Kafkasya’ya yerleşti. Özellikle Kırım hanlarıydı oldukça hırslıydı. Han Şah Abbas Giray, Çerkesya’daki Hıristiyan rahipleri en çok tahrip edendi, kutsal yerleri paramparça etti. Sadece küçük bir kısmı dağlara kaçtı. Kabardey bölgesinde ordusunu bunun için tuttu, zorla yeni dini yaydı. İlk defa Çerkesler tarafından çok olumsuz algılanan İslam, Kırım Tatarlarının düşmanlarının dini olarak kabul edildi. En kötü yanı, hemen Kırım Hanlığı’na teslim olan Batı Çerkeslerdi. Yaklaşık 300 yıldır Tatarların gücüne karşı direnen ve savaşan ve Hanlığın bir parçası olmayan Kabardeyler için daha iyiydi. Ancak İslam, Çerkesler tarafından kabul edilse de saf bir biçimde değil.

Hıristiyanlıkta olduğu gibi, Adige dininde de Hıristiyanlık ve İslamiyet’ten alınmış ayin ve ritüellerinin bir karışımı vardı. Korularda imamlar Hıristiyan haçlarının altında dualar okurlardı. 18. yüzyılda İslam, Hıristiyanlığın ve paganizmin izleriyle hakim din haline geldi. Bazı Çerkesler Rusya’dan rahipleri davet etmeye çalıştılar, ancak bu sadece az sayıdaki Hıristiyan Çerkeslerin Çerkesya’dan ayrılmasına neden oldu. Böylece Kabardey’de ilk kez Rus kalelerine ve daha sonra Mozdok’un dağlı Hıristiyanlarının bugüne kadar yaşadığı Mozdok’a taşındılar. Rus piskoposlukları Kafkasya’ya yayılmaya çalıştı. Kabardeyler aracılığıyla vaaz vermeye çalışan Astrakhan piskoposluğu böyle davrandı. Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki ilk savaşlar, Rusya’nın faaliyetinin azalmasına neden oldu. Türkiye’nin dinin yayılmasına yönelik çabaları 18. yüzyıla kadar zayıftı, ciddi faaliyetler yapılmadı. Osmanlı İmparatorluğu Çerkesleri siyasi olarak bastırmaya çalışıyordu, ancak padişahı bir devlet başkanı değil ruhani bir lider olarak görüyorlardı. Türk birliklerinin Çerkeslere karşı Çerkesya topraklarından geçme girişimleri şiddetli bir direnişle karşılaştı, Çerkesler kalelere saldırdı. Sadece Rusya sınırlarının Kafkasya’ya yaklaşmasıyla, Osmanlı İmparatorluğu, Rusya’ya karşı saldırgan tavırlar oluşturmak için Çerkesler arasında kitlesel bir dini propaganda başlatır. İslam, siyasi ve ticari çıkarları açısından ilk olarak aristokratlar, prensler ve soylular tarafından ele geçirildi. Basit insanlar karma din, ağırlıklı olarak Adige dinini uygulamaya devam ettiler. Sadece Kafkas savaşının son yıllarında İslam, Rusya’ya direnme fikri olarak sıradan insanlarda pozisyon kazanmaya başladı.

Her şeyden önce feodal toplumlarda yerleşik olan İslam – Abhazya, Bjedugia, Temirgoya ve özellikle Kabardey. Burada şehzadeler önce bu dini kabul ettirip yaydılar. Coğrafi olarak, ilk benimseyen İslam kıyı Çerkesleri – Bjedugs, Natuhais, Zhaneevs, ikincisi sade Çerkesler – Kabardeyler, Besleneyler, Temirgoylar ve üçüncüsü Ubıhlar, Shapsugs ve Abadzekh’lerin dağlık topluluklarıydı. İslam zorluklarla karşı karşıya kaldı. İslam’ın kabulü prensler için olumlu bir rol oynadı, ancak olumsuzlukları vardı. İslam dünyası adetlere karşıydı ve bu, güçlerinin temellerini baltaladığı için soylular için hiç kârlı değildi. Çerkes aristokrasi, iktidarlarını ortadan kaldırabilecek ve köylüleri onlara karşı birleştirebilecek şeriat yönetiminden korkuyordu. Her koşulda, köylüler Şapsığ soylularına karşı geldiğinde böyle oldu. Vakıf mülkiyeti eksikliği, İslam’ın halk nezdindeki konumunun zayıflığından da etkilendi.

Diğer bir deyişle, din adamlarının toprak sahibi olma hakkı yoktu. Vaizlerin bu sınırlı motivasyonunda Türkiye ile Rusya arasında aktif düşmanlıkların başlamasından bu yana, yalnızca savaşta propaganda amacıyla ciddi bir şekilde İslam’ın yayılması başladı. İstikrarsızlık, Çerkesler arasında tek bir devletin olmaması, dini bir organizasyon geliştiremedi. Kafkas Savaşı’nın başlangıcından bu yana İslamiyet açısından önemli rol oynayan Şeyh Mansur, Dağıstan ve Kabardeyler de Rusya’ya karşı ilk dini kutsal savaşı ilanı edenlerdir. Şeriat ve Sufizm fikirleri, sömürge karşıtı savaş Kabardey’den yayılmaya başladı. Fikirler daha sonra Çerkesya’da İmam Şamil – Muhammed Emin aracılığıyla Çerkesler arasında yayıldı. Abadzekh’ler arasında çalışmaya başladılar, ancak çabucak tüm Trans-Kuban Çerkesya’ya yayıldılar. Şeriat temelinde reformlar yaptılar. Ancak, başarılı reformların yanı sıra, bazı Çerkeslerin, özellikle de prensler tarafından reddedilmesine neden olmuştur. Natukhay’da Çerkesleri bölgesel düzeyde birleştiren Prens Sefer Bey Zan ortaya çıkmıştır. Bu iki grubun fikirleri oldukça farklıdır, Çerkesya içindeki askeri çatışmalarda sürekli birbirimizle karşı karşıya kaldıkları Kafkas savaşının son yıllarında İslam popüler bir din haline geldi, çünkü Adige dinine başvurarak işgalcilere yardım etmedi ve Tha tarafından kendi halkına ihanet olarak görüldü. Ayrıca Türk elçileri, imanlı kardeşlerine Türkiye’den yardım sözü verdi.

Kafkas Savaşı’ndan sonra Rusya’da kalan Çerkeslerin arasında radikal İslamiyet uygulamaları ortadan kalktı. Kutsallıklar, Komünistler tarafından kesildikleri 20. yüzyılın ilk on yıllarına kadar kullanılmaya devam etti. Bugün, Rusya’da Çerkesler arasında, çoğunlukla bayram niteliğinde olan Hıristiyan ve pagan ayinlerinin bir karışımı ile Sünni İslam yaygındır. Sovyetler döneminde, Çerkesya topraklarında genel olarak dine karşı bir saldırı yapıldı, liderlik ateistlerin elindeydi. Bununla birlikte, ritüellerin bir kısmı günümüze kadar korunmuştur. Mozdok Çerkesleri bugün Ortodoks Hıristiyanlar ve Çerkeslerin yaklaşık % 7’si Adige dinine mensup Rus yanlısıdır. Böylece, Çerkes inancının özü, sonuna kadar pagan olarak kaldı ve Adige dini tam bir tek tanrılı din ve dünya dinlerine ciddi bir rakip olduğu için dünya dinleri ayinlerini yalnızca resmi olarak aldı. Bu nedenle, sonraki konu pagan Adige dinine geniş bir materyal olarak ayrılacaktır.